2020 yılına girerken kendime hediye olarak içinde mor renkleri olan,suya dayanaklı rahat bir trekking ayakkabısı almıştım. Tabi yanına farklı şehirlerde dağ, tepe, bayır yürüme niyetini de iliştirmiştim.
İş nedeniyle gittiğim şehir dışı seyahatlerimin yanına artık farklı rotalar ekleyecektim, ayakkabılar da zaten hazırdı. Sonrası malum, hepimizin yaşadığı pandemi gündemi ile bizim planladıklarımıza karşılık hayatın da bizim için planladıkları gerçeği ile tekrar yüzleşiverdim. Hayatımızda hızlıca değişiklikler yapmamıza neden olan bu yeni gündeme dair her birimizin farklı yorumları var. İnsanın doğaya verdiği zararın sonucu diyenimiz de var, ekonomik gücü elinde tutmak isteyen ülkelerin komplo teorisi diyeni de… Kabul edelim ki; durum her ne olursa olsun büyük bir değişim-dönüşüm kavramının içindeyiz. Dönüşüm kelimesinin kökenine baktığımızda dön-mek kelimesinden türediğini görürüz. Eğer bir yerde dönüşümden bahsediyorsak demek ki daha önce bulunmuş olduğumuz bir yere dönmekten de söz ediyoruzdur…
Belirsizlik dönemi içinde devam ettiğimiz hayatlarımızda doğa-insan ilişkisi üzerinden yola çıkmak gerekirse doğayı fazlaca özledim. Yazının başında bahsettiğim o ayakkabılarımla şehirlerarası yolculuk yapamasamda online yolculuklarımın olduğunu söyleyebilirim. Fiziksel kısıtlanmalar yaşadığımız bu günleri çekilebilir kılan şey belki de zihinlerimizin özgür olması ne dersiniz ?
Mesela; sanal müze gezdim, farklı şehirlerden yeni insanlarla bir atölyede buluşup yeni şeyler ürettim, festivale katılıp ortak bir heyecanı paylaştım… Evin içinde bir monitöre bakarak deneyimlediğim bu şeyler fiziksel ortamın yerini tamamen tuttu dersem kendimi kandırmış olurum. Peki neydi eksik olan ?
İspanya’da bulunan Dali Tiyatro Müzesi’ni sanal olarak gezerken mouse ile yakınlaştırıp uzun uzun bakmıştım bu kareye. Beni etkileyen bu kareyi yerinde görmek güzel olurdu dediğimde aslında yine o eksik olan şey neydi sorusunu da kendime hatırlatmış oluyordum. Online hayatlar insan doğasına ne kadar uyumluydu ? Dokunmak, koklamak, hissetmek,duymak… bu kavramlar bizim için ne kadar değerliydi mesela? Eminim bir çok kişinin kendine sorduğu sorular bunlar… Cevaplarımız dönüşümü anlamamız da bir köprü olur mu bilemem ama soruyu sorabilmek bile güzel 🙂
Bu sanal yolculukta Almanya’da bulunan ve bu dönemde kapılarını açan Berlin Filarmoni Orkestrası’na da uğradım. Gustav Mahler’in yaklaşık iki saat süren Üçüncü Senfonisini keyifle dinledim.Bu eserin Mahler tarafından dinleyicilerin müziğin anlaşılmasını kolaylaştırmak için bölümlere ayırarak çeşitli başlıklar verdiği söylenmiştir.Amacım teknik bilgi vermek değil tabi, niyetim kendimizi sorulara maruz bırakmak bu bölümlerle…
Eserdeki başlıkları buraya bırakıyorum.Hatta soruları cevaplarken açalım müziği, sevdiğimiz o ayakkabılarımızı giyip yeşilin mavinin tonlarının olduğu bir yerde hayal edelim kendimizi…Cevapları bir gün belki yüz yüze de konuşuruz ne dersiniz ?
-“Pan uyanır. Yaz Yürüyüşleri ”
-“ Çayırdaki Çiçekler Bana Ne Söylüyor ”
-“ Ormandaki Hayvanlar Bana Ne Söylüyor ”
-“ İnsanların Bana Söyledikleri ”
-“ Meleklerin Bana Söyledikleri ”
-“ Sevgi Bana Ne Söylüyor”
Bu yazımın sonuna gelirken bir soru da ben sormak istiyorum izninizle…
Karantina sonrasındaki ”kendinize” ne söylüyorsunuz?
Sağlıkla kalın emi!
Bu yazıyı okurken birkaç ülkeyi gezmiş gibi hissettim 🙂
Ne mutlu bana 🙂 Çok teşekkürler
Bir çırpıda okuduğum ne güzel bir yazı Merveciğim.Kalemine, yüreğine sağlık.
Çok teşekkür ederim canım benim…
Karantina dan sonra kendime nefes al, güven ve plan yapma. Bol bol hayal kur diyorum.
Ne güzel şeyler diyorsunuz 🙂 Gönlünüzce olsun her şey…